Körlerin Gözünden Görünenlerin, Dilsizlerin Sözleriyle, Duymayanlara Söylenen Şarkılar (Gazze)
Öğretmen tahtaya bir sürü sayı yazıyordu. Birazdan yazdığı bu sayıları toplamımızı isteyecekti. Üçler, beşler, sekizlerle dolu tahtadaki sayıları toplamaya parmaklarım yetmiyordu ki, nasıl toplayacağım? Öğretmen ilk önce en önde oturan Muhammed'i kaldırdı. Üç ile yediyi toplamasını istedi. Sonra Abdullah'ı kaldırdı ve gözlerini benim olduğum sıraya çevirip bakındı. Kalbim sıkıştı, ya beni kaldırırsa? Ama yanımdaki Yusuf'u kaldırdı. Çok rahatlamıştım. Öğretmen ondan büyük bir sayıyı topla derse parmaklarım yetmezdi toplayamazdım.
Sıcak bir gündü. Dışarıda ezan duyuluyordu. Ama ezan okunurken atılan topların gürültüsü yüzünden ezanı duymak oldukça güçtü. Önce bir ışık görürdük. Sonra etraf toz duman içinde kalırdı ve kulakları yırtarcasına kükreyen topların sesi duyulurdu. Önceleri her top patladığında çocuklar ağlar, insanlar çığlık atar ve dua ederdi. Ama günler geçtikçe bağıranların sayısı azaldı. Herkes bir kuytuya çekilip dua ediyordu. Sanırım alışmışlardı. Yada çığlık atan insanların sayısı azaldığı için eskisi kadar çok ses duymuyorduk.
Günlerdir şehrimize atılan bombalardan sığınmak için pek çok aile okulumuza sığınmıştı. Annem ağabeyim ben ve ablam dört gündür burada yaşıyorduk. Bazı öğretmenler hala az sayıda ki sınıflarda ders veriyordu. Ben derslere girmek istemiyordum ama annem girmem gerektiğini söylüyordu.
Sınıfın camından dışarı bakarken öğretmenim bana seslendi. Korkuyla irkildim ve öğretmene baktım. Tahtadaki sekizi ve dokuzu gösteriyordu. Parmaklarımı saydım. Yeterince çok parmağım yoktu! Toplayamıyordum. Sınıfta bir sessizlik oldu ve öğretmen yeniden sayıları gösterdi. Yine toplayamadım. Öğretmen üçüncü kez sayıları gösterdiğinde sınıfın yanındaki tüm camlar patladı. Ben ve önümdeki tüm arkadaşlarım kenara savrulduk. Kafamın içinde korkunç bir çınlama vardı. Her yerim acıyordu. Bağırmak istedim. Ve bağırdım. Ama kendi sesimi bile duyamıyordum. Aman Allah'ım yoksa ben öldüm mü? Lütfen Allah'ım ölmek istemiyorum. Ölmekten çok korkuyorum! Bir kez daha bağırmayı denedim. Yine sesim çıkmadı. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Her yer toz içindeydi. Bir kaç arkadaşım yerde yatmış ağlıyordu. Her yer kan içindeydi. Bir anda başıma korkunç bir acı saplandı. Acı ile birlikte başımın içinde korkunç bir ses geliyordu. Ses başımın içindeydi ve canım yanıyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattım ama ses kesilmiyordu. Allah'ım bana yardım et! Ses yavaşça azaldı ama bitmedi. Ellerimi kulaklarımdan çektiğimde sol elim kan içindeydi. Her yerim cam kırığı içindeydi. Emekleyerek öğretmenimin yanına gittim. Öğretmenim 40'lı yaşlarda bıyığı olan esmer bir adamdı. Üzerinde bir t-shirt altında bir kumaş pantolon ve plastik terlikleri vardı. Yerde hareketsizce yatıyordu. Gözleri açıktı ve üstü tozluydu. Başının arkasında kan vardı Çok fazla kan. Kapıya doğru emeklemeye devam ettim. Tam kapıya gelmiştim ki bir patlama daha duydum. Diğerinden daha boğuk bir sesi vardı ve beni kapının yanındaki duvara savuracak kadar güçlüydü. Yüzümü duvara çarptım. Burnum korkunç bir acı ile çatırdadı. Üstüm kan içindeydi. Başımı pencerelerin olması gereken tarafa çevirdiğimde sınıfın yarısı yok olmuş, zemin okulun bahçesine doğru çökmüş ve bir yokuş halini almıştı. Okul bahçesinin biraz ilerisinde yerde dev iki çukur vardı. Yakında ki çukurdan bir toz bulutu yükseliyordu. Ayağa kalktığımda bacaklarımdaki gücü kaybettim ve aşağı yuvarlandım. Bir taş parçasına çarparak durabildim. Yanımda Muhammed yatıyordu. Her yeri kan içindeydi ve kolları tuhaf şekilde kıvrılmıştı. Onu elimle sarstığım da başı üzerinde durduğu taştan düşüp yerdeki duvar parçasına çarptı ve burnundan kan boşaldı. Kanı görünce kendimi korku ile geri attım. Ölmüştü.. Kalbim çok hızlı atıyordu. Biraz ilerimde Yusuf'u gördüm. Ayağa kalktı ve yavaşça bir taşa oturdu. Ağlıyordu. Ona doğru emeklemeye başladığım sırada bir silah sesi duydum ve Yusuf'un öne doğru fırladığını gördüm. Yüzünden ileriye doğru deri ve kan damlaları fışkırmıştı. Cansız bedeni yere düştü ve yerde hafifçe titredikten sonra hareketsiz kaldı.
Okulun içinden bir adam hızla fırladı ve yerde yatan çocuklara doğru molozların üzerinden koşmaya başladı. Arkasından ikinci ve üçüncü biri daha çıktı. İkinci çıkan adam eskiden bizim evin arkasında ki evde oturuyordu.
Bir silah sesi daha duyuldu. Arkasından ikinci ve üçüncüsü. Birinci atış komşumuzun sol bacağına ikincisi ise kafasına isabet etti ve adam aynı Yusuf gibi yere düştü ve aşağı yuvarlandı. Üçüncü kurşun ise duvara isabet edip duvarda kocaman bir delik açtı. Komşumuzun vurulduğunu gören ilk adam kendini yere atıp molozları kendine siper etti. Üçüncü çıkan adam ise korkudan yere düştü ve aşağı kadar yuvarlandı. Molozlara çarpıp durduğunda küfrederek kolunu tutuyordu. Sanırım kolunu kırmıştı. İlk çıkan adam duvara yaslanıp okulun içine "Keskin nişancı var çıkmayın!" diye haykırdı. Dördüncü adam tam delikten çıkarken sesi duydu ve içeri girdi. Yerde kıvranan başka çocuklar da vardı. Kiminin üzerinde molozlar kiminin üzerinde sıralar vardı. Adını bilmediğim bir sürü çocuk etrafa saçılmıştı. Sol kulağım bir şey duymuyordu ama sağ kulağım artık daha iyiydi. Duvarların yanındaki adama doğru sürünmeye başladım. Adam bana dönüp "Sakın çocuk! Seni görmesinler. Yaralandın mı?" dedi. Adama bakıp sol kulağımı işaret ettim. O sırada üçüncü top sesi duyuldu. Bu seferki top daha uzaktaydı. Ama etrafı yeniden bir toz bulutu kapladı ve molozların üzerine yağmur gibi kurşunlar yağdı. Demirin demire çarpmasıyla oluşan korkunç çığlık, molozun parçalanma sesi ve kurşunların isabet ettiği çocuklar acı içinde inliyordu. Hareket edemiyordum. Her yerim bir taş misali kasılmıştı. O sırada aklıma annem, Tahira* ve Zakai* geldi. Onlar yaşıyor muydu? Yaralanmış mıydılar? Silah sesleri kesildiği anda adamların daha önce çıktığı deliğe doğru koştum. Ayaklarım yerden kesildiği anda yere bir kurşun saplanıyordu. Daha hızlı koştum ve delikten içeri atlarken ayağımda korkunç bir acı hissettim. Ve daha acıyı yeni hissetmiştim ki yere düşmenin verdiği acıyı kollarımda hissettim. İçeride el fenerleri yanıyordu ve toz içindeydi. Bebekler ağlıyor kadınlar dua ediyor erkekler ise etrafı kolaçan ediyordu. İki adam ve bir kadın hızla yanıma koştular. Adam ayağımdaki yaraya bakarken ikinci adam bacağımdaki cam kesiklerine baktı. Kadın ise saçlarımı okşayıp ağlayarak kızı Thara*'yu görüp görmediğimi sordu. Ona Thara'yı tanımadığımı söyledim. Kadın daha da çok haykırarak ağlamaya başladığında kadına seslenip aşağıda yaşayan çocuklar olduğunu söyledim. Kadın biraz daha rahatlamış görünse de yere yığılıp dua etmeye başladı. Adamlar beni kenara çekip bir kaç kadına seslendiler. Kadınlar ellerindeki eşarpları bacağıma sardılar. Eşarplar hızla kana doydular. Ayağıma baktığımda parmaklarımın olmadığını gördüm. Çok fazla kan vardı ve canım çok yanıyordu. Acı ile kıvranmaya başladım ve gözlerim kapandı. Her yer çok karanlıktı.
Gözlerimi tekrar açtığımda ilk yattığım yerdeydim. Başım annemin bacaklarındaydı ve başımı okşayıp Allah'a dua ediyordu. Şimdi içeride daha fazla çocuk vardı. Hepsi ağlıyordu. Kiminin gözleri kapalıydı. Annem gözlerimi açtığımı görünce sevinçle gülümsedi ve bana nasıl hissettiğimi sordu. Ayağım hala çok acıyordu ona Tahira'yı ve Zakai'yi sordum. Annem ablam Tahira'nın iyi olduğunu diğer çocuklarla ilgilendiğini söyledi ama Zakai'den haberi yoktu. Ağabeyimin adını duyunca tekrar gözleri doldu ve bana sıkıca sarılıp ağlamaya devam etti. Ayağımın acısı yeniden dayanılmayacak kadar kötü oldu ve uykuya daldım.
Tekrar gözlerimi açtığımda adamın biri beni kucağına alıyordu. Tanımadığım adam otuzlu yaşlarındaydı ve yüzünde kirli bir sakalı vardı. Yüzü toz içindeydi. Kolları güçlüydü beni kucağına alıp hızla binanın içinde koşmaya başladı. Etrafıma bakındım Tahira solumda koşuyordu. Annem Tahira'nın elini tutmuştu. Arkamızda ve önümüzde başka çocuklar ve kadınlar vardı. Hepsi koşuyordu. Bazı adamların kucağında küçük çocuklar vardı bazı kadınlar daha küçük çocukları ve bebekleri sırtlamış veya kucaklamış koşuyorlardı. Bir odadan ötekine ve yeniden koridora çıktık. Önümüzdeki kapı açıktı ve okulun dışına çıktık. Arka sokaklara dağılıp koşmaya başladık. Her yerde ölü insanlar vardı. Çocuklar, kadınlar erkekler ve bebekler. Etrafa sağanak şeklinde kurşunlar yağıyordu. Her bir kurşun sesi ile insanlar bağırıp, küfredip, çığlık atıp dua ediyordu. Etraf bebek ve çocukların ağlamaları ile inliyordu. Önümüzdeki adamın sırtında bir çocuk vardı. Çocuk benden bir iki yaş büyük olmalıydı. En fazla on beş yaşındaydı ve sol dizinden aşağısı yoktu. Dizinde beyaz bir eşarp vardı ve çoğu yeri kan içindeydi. Yağan kurşunlardan biri çocuğun sırtına isabet etti ve çocuk inledi. Çocuğu taşıyan adamda çocukla birlikte yere yığıldı. Beni taşıyan adam onu kaldırmak için durmayıp üzerlerinden atladı ve koşmaya devam etti. İkisi de yerde hareketsizce yatıyordu. Beni taşıyan adama "Onlara yardım et" dedim. Adam nefes nefeseydi "Öldüler onlara artık sadece Allah yardım edebilir" dedi. Allah'ım bize ve onlara yardım et. Etrafımızda koşan insanlar bir bir yere düşüyordu. Kimi kalkıyor kimi kalkamıyordu. Allah'ım onları kurtar. Ama kurtarmıyordu...
Adam koşarken yeniden gözlerim karardı.
Gözlerimi tekrar açtığımda beni bir başkası taşıyordu. Beni eskiden taşıyan adam hemen arkamızda tek başına koşuyordu. Annemi ve Tahira'yı göremiyordum. Allah'ım nerdeler? Ama cevap veren olmadı. Adam harabe bir evin içine daldı. Artık kurşunlar duyulmuyordu. Bir harabeden diğerine geçtik ve büyük bir binanın içine girdik. İçerisi insan doluydu. Kapıda kadınlar içeri giren kendi çocuklarımı diye bakıyordu. Annemde aralarındaydı. Annem adama doğru koşup "O benim oğlum. Adı Sulayman*" dedi. Beni kucağına alıp Tahira'nın yanına götürdü. Tahira dört yaşında bir çocuğa yardım ediyordu. Çocuk durmadan ağlıyordu her yeri kan içindeydi. Annem beni yere uzanmam için sırtından indirdi ve başımı dizine koydu. Ayağımdaki eşarbı değiştirdi. Yüzüme bakıp "Şimdilik kurtulduk Sulayman'ım. Allah'ıma şükürler olsun ikinizi de bana bağışladı" dedi. Gözlerinde yaşlar vardı. İçindeki buruk sevinç kendini belli ediyordu. Bizim için şükrederken babamı ve Zakai'yi düşünüp hüzünleniyordu. Artık geriye sadece Annem ben ve Tahira kalmıştık. Gazze'nin yetimlerinden biriydik artık. Tıpkı diğer pek çok çocuk gibi ya yetim ya öksüz yada kimsesiz kalmış diğer yüzler gibi...
#GazzedeKatliamVar
* Tahira - Mütevazi, saf, temiz anlamına gelen Arapça kız ismi
* Zakai - Saf, masum anlamına gelen Arapça erkek ismi
* Thana - Şükran anlamına gelen Arapça kız ismi
* Sulayman - Barış anlamına gelen Arapça erkek ismi
Yorumlar
Yorum Gönder